RÖPORTAJLAR
MFÖ’den Fuat Güner
Mazhar, Fuat, Özkan veya bilinen adıyla MFÖ pop-rock ve pop türündeki parçaları ile hem büyük bir hayran kitlesine sahip oldular hem de birbirinden güzel şarkılara imza attılar. Bu sayımızda söyleşi yapmak üzere Yönetim Kurulu üyemiz Prof. Dr. Mehveş Emeç Birol yakın dostu olan Fuat Güner’i aradı, O da bizim davetimizi kabul ederek Genel Sekreterimiz M. Erkan Ülker’in sorularını hoş bir sohbet ortamında yanıtladı.
Bildiğimiz kadarı ile inşaat mühendisisiniz. Bize biraz Mühendis Fuat’tan bahseder misiniz?
Evet, bir dönem mühendislik yaptım. İlk işim Karayolları 1. Bölgede idi. Daha sonra STFA’da çalıştım. Bakırköy Bahçelievler kavşağının yapımında görev aldım. Bizde mühendisler kendi mühendislik formasyonları dışında diğer alanlarda da bilgi sahibidirler. Hatta bu konuda yurtdışında bir anım var; inşaat mühendisi olarak Fransa’da çalıştığım bir işte betonarme, statik, hafriyat hatta boru hattını bildiğimi öğrenilince hayretler içinde kaldılar. Ben de biz bunları bilmez isek mühendis olamayız deyince yüzlerindeki ifade inanılmazdı.
Biz eğitim açısından çok şanslı idik. Hocalarımız da kuvvetli idi. Ben hala zevk için trigonometri problemi çözerim.
Fuat Bey, aslen nerelisiniz?
Doğma büyüme İstanbul’luyum. Harbiye’de doğdum, Kalamış’ta büyüdüm. Babam Priştine’den gelmedir, annemin annesi Alman babası Erzurum’ludur. 1 kız kardeşim var, ismi Nazan. Geçenlerde kız kardeşim bana nüfus müdürlüğüne gidip bütün soy ağacımızı çıkartmaktan bahsetti hatta büyükannemiz Alman olduğu için Alman pasaportu alabiliriz belki dedi. Ben de durdun durdun da, 70 yaşına gelince mi aklına geldi diye sordum.
Ben ülkemden asla ayrılmam. Feci bir Atatürk’çü bir adamım. Bütün görüşlere, düşüncelere saygım vardır ancak Atatürk’e karşı çıkışlara tahammülüm yoktur. Bu yüzden kavga etmişliğim de vardır. Yurttaşlarımız Cumhuriyet’i, özgürlükleri, aydınlanma yolunu açan böyle bir önderi baş tacı etmelidir.
Sizin müzik yaşamınız nasıl başladı? Ailenizden mi geliyor?
Ben herhalde 10-11, kardeşimde 8 yaşlarında idik. Ailem bize hangi müzik aletini çalmak istersin deyince o piyano bende gitar dedim. Bize hoca tutuldu ama ben hocayı 3.dersten sonra istemedim. Çünkü hoca nota bilmiyordu, ben sana nota öğretemem, şarkı öğretirim dedi. Daha sonra kendi kendime Do Major nasıl basılıyor, gam nasıl çalınıyor diyerek öğrenmeye çalıştım.
Ben, çocukken hiç susmazdım. Hatta annem babam ne olacak bu çocuğun hali diye üzülürlerdi. Papağan gibi duyduğum her reklam şarkısını ezberler aynısını söylerdim. Elvis Presley, Peppino di Capri’nin Roberto’su, Paul Anka favorilerimizdi. Daha sonra Beatles çıkınca benim bütün hayatım değişti. “She loves You Ye Ye” şarkısını duyunca ben müzisyen olup, hayatımın geri kalanını müzik ile geçireceğim dedim. Beatles’in basit, halkın seveceği, çok güzel 3 sesi hepimizi çok etkiledi. Beatles’in bir şarkısı diğerine benzemezdi; 3 ses kavramı hayatımıza o zaman girdi ve aynı şekilde Mazhar’ı da etkilediğini biliyorum.
Mazhar Alanson ile ne zaman karşılaştınız?
1966 yılında Kalamış’ta Soley Pastahanesi vardı. Mazhar’ı ilk gördüğümde elinde Beatles’in çıkan son albumü Rubber Soul Longplay’i vardı. Ben kalbimden vurulmuşa döndüm ve hemen gidip Kardeş bunu dinleyebilir miyiz dedim? Evet deyince Davulcu Ali’nin evine gittik. Daha sonra Mazhar bu olayı anlatırken; Çocuk 3 teli kalmış gitarı ile geldi der. O zamanlar gitar teli bulmak çok önemli idi. Tel bulmak için Avrupa yakasına Tunele Papa Georgi’ye giderdik. Papa Georgi’ye tel gelmiş haberi bizler için en büyük haberdi. Mazhar’a 3 telli gitar ile gittiğime göre demek ki o sıralar tel bulamamışım. Bir yandan bu gitar ile Mazhar’ın getirdiği albümün parçalarını çalarken bir yandan da akortlarını çıkarmaya çalışırdım.
Aslında benim nota öğrenmem başka bir hikâyedir. Ben müziğe başladıktan 20 yıl sonra nota öğrendim. Yani 1959 yılında gitarı elime aldığımı düşünürsek 1966’da Mazhar ile karşılaştığımda hala notadan bir haberdim ama çok güzel besteler yapıyordum ve parçalar çalıyorduk. Yani müzik yapman için nota bilmen gerekmiyor.
Müzik konusunda herhangi bir eğitim aldınız mı?
1978 yılında Paris’teyiz. Sasem’e bestelerimi kayıt ettireceğim. Bana sen besteci isen, önümüzde beste yapacaksın ve her parça başı bir miktar ücret yatıracaksın dediler.
Notaları da istiyorlardı. Ben sonunda nota bilmeden bu işin devam edemeyeceğine karar verdim. 3 ay Paris’te kaldım ve ilk iş gidip bir solfej kitabı aldım ve bütün şarkılarımın notalarını yazdım. Fakat Sasem’e götürmedim, Türkiye’de Şerif Yüzbaşıoğlu’na verdim. Kendisi benim hem hocam hem ağabeyimdi. Notalarımı ilk verdiğimde Şerif Abi okurken gülmeye başladı. Ben ne oldu diye sorunca sen aradaki yorumları da notaya dökmüşsün dedi.
Daha sonra armoniye merak sardım. Onno Tunç ve Emin Fındıkoğlu Taksim’de dershane açmışlardı, oraya gittim.
Grubun içinde biraz müzik öğrenmeye meraklı olan ben oldum, ikinci Özkan’dır, Mazhar pek ilgilenmemiştir. Mazhar beste yapmakta, söz yazmakta çok ustadır. Türkiye’de pop müziğinde beste yapanların %90’ı nota bilmez. Ama Alaturka müzik yapanlar genelde bilirler. Çünkü müzisyenler tarafından nota bilmemek ayıplanır.
Türk Halk ve Türk Müziğinde çok yayın var. Bir dönem TRT’nin yayınlarını aldım. Halk müziğinde bütün türkülerimiz derlenmiş ve notaları vardı. Aynı şekilde Türk müziğinde de vardı. Pop müziğinde bu durum yok demek ki?
Türk Pop müziğinde yoktur. Ben MFÖ’nün 30 şarkısı için yazdım. Bütün gitar açık pozisyonları, şarkının melodisi, 3 sesin de notası, ayrıca söylemediğimiz ve enstrüman olan yerlerin kırmızı ile belirtilmiş olduğu içeriği çok detaylı ve güzel hazırlanmış bir kitap olarak yakında piyasaya çıkacak.
Fuat Bey, o kadar farklı konulara ilginiz var ki sizinle sohbet çok güzel. Sadece müzik ile kısıtlı değil. Örneğin spor var, değil mi?
Evet, ilgi alanlarım fazladır benim ve ayrıca hobilerim de var. Örneğin, Liseler arası atletizm yarışmasında 400 mt’de birinci oldum. 3-4 ay Fenerbahçe genç takımında futbol oynadım.
Yelkenli yarışlarında kupalarım var. 5 yıl profesyonel voleybol oynadım.
Bu kadar ilgi alanı içinde mühendisliği neden seçtiniz?
Ben üniversiteye girdim, puanım ile inşaat ve makine bölümlerini kazandım. Ama bu seçimden önce size anlatmam gereken biraz tuhaf bir hikâyem var. Ben, Merkezi Sistem sınavına girmedim, Saint Joseph’i bitirdiğim zaman Fransa’daki Polytechnique Üniversitesi sınavını kazandım. Bütün idealim elektronik mühendisi olmaktı. Elektronik okumak istemekteki amacım gitarıma ilaveler yapmak ve gitarımdan muhteşem sesler çıkartmaktı. Tam kayıtlar için Fransa’ya gideceğim, babam beyin kanaması geçirdi ve gidemedim. Fransa’da kayıtlar kapandı, Türkiye’de ise açıkta kaldım. Sadece Yıldız Üniversitesi’nin sınavları ayrı yapılıyordu, ona girdim ve Elazığ Üniversitesi’ni kazandım. Kendimi Elazığ’da buldum. İstanbul’a transfer olmak için not ortalamasında 7.5 tutturmam gerekiyordu. Ben o korku ile 9.8 not ortalaması ile İstanbul’a transfer oldum.
Kısaca, babamın beyin kanaması geçirmesi benim üniversite yaşantımda rotayı değiştirdi. Babamın sağlık sorunu düzeldi ama yıllar sonra babam ve annemi çok garip bir şekilde kaybettim. Babam ve annem aynı yerde 10 yıl fark ile trafik kazasında öldüler. Olacak şey değildi.
Peki, benim mühendisliği bırakmamın nedeni nedir? Biliyor musunuz?
Yıl 1978 de aylık 8100 Lira kazanıyordum. Bu maaş ortalamanın üzerinde bir seviyede idi. Bir gün, Emin Fındıkoğlu geldi, bir reklam müziği yapmamı istedi ve 5 gündür yapamıyorum dedi. Ben, 5 dakikada yapınca çok şaşırdı. Bu reklam müziğinden 125.000 Lira kazanınca, ertesi gün işten istifa ettim.
Fuat’ta farklı bir ışıltı, zekâ var. Yaratıcılık muhteşem. Sadece müzik değil.
Evet, farklı ilgi alanlarım var. Örneğin, benim model uçak hobim var. Sıfırdan uçakları yaparım. Milimetrenin onda biri hatayı kabul etmem. Müzik için de bu geçerlidir. İşte laubalilikten hoşlanmam. İşte iş yapılsın isterim. Ben bu şekilde gördüm, eğitildim.
Her konuda eğitim diyoruz. Müzikteki eğitim alt yapımız nedir?
Eğitim durumumuz gittikçe kötüleşiyor. Durağandan aşağıya gidiyor. Bu çok üzücü bir durum. Çarpım cetvelini bilmeyen bir gençlik var. Hindistan mı uzak Venüs mü uzak diye sorulduğunda Hindistan diyebiliyorlar.
Müjdat Gezen’de 3 sene Müzik Kulübü başkanlığını yaptım, öğrenciler titizlik göstermiyor, çalışmıyorlar.
Bizim dönemlerimiz gerçekten harika imiş, hocalarımız gerçekten çok iyilermiş. Her konuda olduğu gibi müzikte de sadece yetenek yeterli değildir çok çalışmak ve yeteneği geliştirmek gerekir.
Müzik konusunda bir şura ya da heyet toplanıp, gelecekte müzik ne olmalı, neler yapılmalıdır deseler iyi olmaz mı?
Benim bu alanda birden fazla girişimim oldu ve bu konuya hem emek hem de para harcadım.
Bir gün Yeditepe Üniversitesi’nden arandım ve Yeditepe Üniversitesi’nde Müzik Akademisi açılmak istenildiği söylendi. Bunun üzerine 8.5 ay çalıştım. Yurtdışındaki okulları inceledim, bu konudaki duayenler ile konuştum. 8-10 kişilik bir ekip oluşturdum. Tüm detayları çıkardık. Toplam bütçesi 1.5 milyon dolar olan bir rapor hazırladık. Ancak bu projeyi gerçekleştiremedik.
Bu çalışmayı başka bir üniversite için de yaptım. Ondan da sonuç alamadık.
Kısaca, elimde her an devreye girecek, bütçesi, çizimleri ile profesyonel bir rapor var ama yaptıracak kişi ya da kuruluş çıkar mı bilmem.
Müzikten para kazandınız mı?
Ben müzikten zengin olmadım. Tek kişi olmak ile 3 kişi olmak arasında fark var. Biz kazandığımızı her zaman üçe böldük. Ayrıca Türkiye’de yapılmayan bir şeyi yapıyoruz, telif hakları olarak kazanılan paranın %6’sını ayırıyoruz. Bu parayı konserde çalınan eserlere göre dağıtıyoruz.
Tabii bir de karakter yapımız var, kazandığını harcarsan, iyi yaşarsın, gözün geride kalmaz.
Sosyal sorumluluk projelerinde neler yapıyorsunuz?
Bu konularda çok duyarlıyım. Örneğin İstanbul… kulübünü kurduk. 88 dönüm araziyi Milli Emlak’tan kiraladım. Çok güzel bir tesis yaptık. Önceden 100 kişiden 100.olurken şimdi 45. olmaya başladılar.
Ayrıca Mesam Telif Hakları Yönetim kuruluna tekrar girdim.
Türkiye’nin her yerini gezdiniz. Neler dersiniz memleketimiz ve halkımız için?
Aslında halkımız çok saf ama o kadar kurcalandık, karıştırıldık ki dengelerimiz, huzurumuz bozuldu. Gelecekten kuşku duyar olduk. Bir de kimin elinde silah, bıçak var, bilmiyoruz artık. Aslında bu sadece bizim için geçerli değil, tüm dünyada dengeler bozuldu.
Sanırım tüm bunların nedeni insanların hırsı olmalı. Bu hırslardan arınmadıkça bir düzen olabilmesi mümkün değil.
Müzik adamısınız, bize takdir ettiğiniz sanatçıları söyler misiniz?
Biri Özdemir Erdoğan’dır. Türk müziğine yabancı armoni üzerinde çok güzel çalışmaları vardır. Bestesi, sesi ile komple sanatçıdır.
Emin Fındıkoğlu, özellikle cazda, cazdaki nefesli sazlarda çok iyidir.
Timur Selçuk iyi bir orkestra şefidir.
Kamil Özder, İstanbul Radyosu caz orkestrası şefidir.
Turan Yükseler, ender yetişmiş orkestra şefidir.
Onno Tunç’u saymadan geçemeyiz.
Tabii birçok sanatçımız müzik adamımız daha vardır.
MFÖ için ne dersiniz?
Mazhar, iyi bir söz yazarıdır. Kendine has, münhasır karakteri olan bir kişidir.
Özkan, Perdesiz basgitar çalan, şarkı söyleyen ve dans edebilen yegâne sanatçılardan biridir. Süper yetenektir. 5 dakika içinde çingeneden, İspanyol’a dönebilir.
Sizin grupta bir lakabınız var mı?
Mazhar, Makine dairesi ve Kaptan der.
Özkan ise Babamız diye çağırır.
Fuat Bey, bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz. Burada başlayan dostluğun devamını dileriz. Mehveş Hocamıza da sizinle tanışmamıza vesile olduğu için ayrıca teşekkür ederiz.